26 Aralık 2014 Cuma

Şehir plancısı gözüyle şehirlerimiz../Our city through the eyes of a city planner..


http://en.wikipedia.org/wiki/Istanbul_Sapphire

Anadolu'nun samimiyet dolu sımsıcak insanlarının yerini kimse dolduramaz muhakkak. Gel gör ki bu sıcacık insanlarımız kendi yaşadıkları vatanı koruma adına fazla bir ilerleme kaydedememiştir..

Devamlı çevreyi korumaktan bahsedilir, dünya çevre günü etkinlikleri yapılır ama bizim insanımızda fazla bir değişiklik olmaz. Dünyayı gezer dolaşır en küçüğünden en büyüğüne kadar bilinçli bir toplumla karşılaşırız, fakat kendi ülkemiz insanının umursamaz halini görünce üzülmemek elde değil.. 

Çoğu zaman bazı yerlerde duyduğum laflardan biri "şehir plancısısınız ama şu şehirlerin haline bir bak!" Sonra bunu diyenlerden biri elindeki pisliği alıp yere atar, yolda bağıra çağıra konuşur, trafikte kornaya bas bas basar..

Şehirlerimiz bizim ikinci evlerimiz. İnsana saygı çevreye saygıdan geçer. Çevre koşullarının düzenli olduğu, insan doğasına göre şekillenmiş bir kentte yaşayan insan mutludur. Yaşanabilir bir çevre ve mimarinin insan psikolojisi üzerindeki olumlu etkileri bilinmektedir. Bu olumlu etki sayesinde toplumsal barış, uyumlu ilişkiler, yaratıcılık, iş yerinde performans artışları, sağlık masraflarının azalması, suç oranlarındaki düşüş gibi sonuçlar elde edilebilir.

İnsanların ekonomik ve sosyal hayatlarının daha yaşanabilir olması ve ülkelerin kalkınması için öncelikle planlı ve sağlıklı şehirlerin olması gerekir.  Yaşanabilir şehirler için imar mevzuatında belirtildiği şekilde yapılar arasında belirli bir mesafe olmalı,  yeşil alan ve diğer donatıların miktarı nüfusa göre belirlenmeli ve uygulamaya geçirilmeli, ulaşım ve otopark gibi altyapı sistemleri sağlıklı olmalı, yerleşme alanlarında güvenli trafik akışını sağlayacak önlemler alınmalı, gelişmiş bir yaya ve bisiklet yolu sistemi tasarlanmalıdır. Kentlilerin kullanımlara en kolay, güvenli ve hızlı biçimde ulaşmalarını sağlayacak düzenlemeler yaparak şehirdeki erişilebilirlik artırılmalıdır.



Toplum olarak önce çevreye çöp atmama, doğayı ve canlıları koruma, kültür ve tabiat varlıklarımızı koruma, gürültü kirliliğini engelleme gibi konularda bilinçli ve duyarlı olmamız gerekiyor. Bunu ancak eğitimle aşabiliriz. Uyarı levhaları asarak bir sonuç elde etmek boş. Onun yerine ağır ceza gibi yaptırımları olan ve gerçektende bu yaptırımları uygulayan bir sistem getirilmeli. Büyük çoğunluğunun müslüman halktan oluştuğu toplumumuzda aslında bu konuda eğitime ihtiyacımız da yok. Müslüman zarar vermez, temizlik imandan gelir, herşeyden önce kul hakkı vardır. Ama nedense insanlık bile ölmüş bu toplumda..Yozlaşmış cahil bir halkın umursamaz hali de içler acısı..


Yurtdışında bir park
İmar planı çizen belediyelerimiz, TOKİ, bu planları onaylayan bakanlıklarımız ve tüm yetkili idareler plan çizerken ve onaylarken kentin ve çevrenin siluetine dikkat ederek yeşil alanları, teknik ve sosyal donatıları nüfusun ihtiyacına göre planlamalıdır. Altyapı sistemi oturmadan şehir planı yapılan yerlerde zamanla daha büyük sorunlar ortaya çıkmaktadır. Belediye başkanı ve idarecileri imardan ve şehirden anlayan mesleklere sahip ve işine vakıf insanlardan seçilmeli, plan yaparken ve onaylarken şehrin ihtiyaçlarını ve kamu yararını gözeten planlar yapılmalıdır.


Princeton Üniversitesi
Bir şehri şehir yapan yeşil alanıdır. Apartman bloklarına hapsedilen insanımız için dolaşabileceği, eğlenebileceği, bahçesinde dahi çocuğunu oynatabileceği alan bulunmamaktadır. Neden bizim insanımız da bir-iki katlı bahçeli, otoparklı, oyun parkı olan evlerde oturmasın? Neden iş çıkışı bir ormanlık yeşil alandan geçerek evimize gidemiyoruz? Neden eğlenmek ve dinlenmek için gidebileceğimiz yeterli rekreasyon ve yeşil alanlarımız yok? Yurtdışında en fakir insanın dahi sahip olabildiği bu haklara neden bizim insanımız sahip olamıyor? Çünkü insanımız bunların değerini ya bilmiyor yada umursamıyor.




Yurtdışında yeşil alan ve temiz şehir bakımından yarışan belediyeleri ve idarecileri gördüğümüzde ülke olarak ne yazıkki bir çağ daha geriden geldiğimizi anlıyoruz. 

Çoğu şehrimiz akşam belli saatlerden sonra ölü gibi..Bazılarına şehir demek mümkün bile değil. Bakıyorsun çalışan büyük bir kesim var fakat bu ihtiyacı karşılayan iş merkezi, ticaret alanı, gezebileceği bir parkı, piknik alanı, çocuk eğlence alanları, leziz bir lokantası ya yok, yada çok az sayıda. Her yer apartman bloklarından oluşmuş, birbirlerine bitişik hiçbir yasaya uyulmadan yapılmış, yeşil alana dair bir esinti yok. Şimdi gelin siz bu şehirde yaşayan insanın psikolojisine..Devamlı göç veren bu şehirlerimizin gelişmesini bekliyoruz, neden geri kaldı diye hayıflanıyoruz..


Yurtdışındaki bir kütüphanede çocuk bölümü
Önce vizyonu ve koruma bilinci olan idareciler ve bilinçli bir toplum olmamız gerekiyor. Gerçek bir hukuk devleti olduğumuzu söyleyebiliyorsak kanun ve yönetmeliklerine de idarecisinden halkına kadar uymamız gerekiyor. Kanunların yaptırımı bu ülkede ne zaman gerçekten uygulanırsa işte o zaman bu hayal ettiğimiz güzel uygulamalar gerçekleşebilir..Çünkü bu halk bu güzelliklerin hepsini hak ediyor..

Sevgiler..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder